29 Ağustos 2016 Pazartesi

Oyun Koleksiyonu: LIMBO


Kız kardeşinin kaderini araştıran bir çocuk, kendini Limbo'da bulur...

   Limbo hakkında bildiğimiz tek şey de bu aslında. Hatta ben internetten oyunun resmi açıklamasına bakmadan önce bunu bile bilmiyordum... Oyunu açıp, Yeni Oyun seçeneğine tıkladığımızda hiçbir açıklama, hiçbir yardım eli, hiçbir arayüz olmadan direkt kendimizi Limbo'da uyanan bir çocuk olarak buluyoruz. İlerleyip başımıza gelecekleri görmekten başka bir çaremiz de kalmıyor.

  Bu oyunun başlarına özgü bir şey değil, bütün oyun boyunca her şey böyle. Ne bir can barı, ne bir harita ikonu, ne de başka bir şey. Her şey oldukça basit. Bir çocuk, ve etrafındaki dünya sadece. Oyunun kontrol şeması bile oldukça basit. Oyunun bütün kontrol şeması yürüme, zıplama ve bir şeye tutunma tuşlarından ibaret. Yani oyun oldukça basit, değil mi? HAYIR!

  Öncelikle oyunun dünyasından, yani Limbo'dan bahsedelim. Açıkçası oyunun en öne çıkan ve en başarılı özelliği dünyası ve atmosferi. Bu Limbo, resimlerden anlayabileceğiniz gibi çok karanlık ve iç karartıcı bir ortam. Ki oyuna başlar başlamaz bu hissi alabiliyorsunuz. Limbo'daki HER ŞEY sizi öldürmeye çalışıyor ve oyun size bu tehlike hissini çok iyi veriyor.


   Oyuna başladığımızda karanlık, iç karartıcı, her yerinden kasvet ve gereğinden fazla büyük yaratıklar fırlayan bir ormandayız. Ama ilerledikçe apartmanların falan olduğu daha kentsel bir bölgeye gidiyoruz. Hatta oyunun sonlarında devasa bir fabrikanın içi gibi bir yerdeyiz, her yerde dişliler, makineler... Ama iç karartıcı atmosfer her zaman devam ediyor.

   Oynanışa geri dönecek olursak, oyunun oynanış yapısı dediğim gibi oldukça basit ama oyun kesinlikle kolay değil. Oyunda temel olarak yaptığımız şey karşımıza çıkan bulmacaları çöze çöze ilerlemek. Bulmacalar ne kadar zor derseniz... Zorlar evet... Ben bulmaca üzerinden ilerleyen oyunları pek sevmem (ki yine de Valiant Hearts ve Portal 2'yi çok seviyorum evet...) o yüzden pek bulmaca oyunu oynamam ama bulmaca çözme yeteneğim kötü sayılmaz. Ama Limbo'da... Limbo'da bulmacalar gerçekten çok zorlayabiliyor. Ki böyle durumlarda ben hiç sabredemeyip youtube'dan nasıl geçildiğine baktım.

   Bulmacaların yapısı da genel olarak birbirine benziyor. Genelde etrafta etkileşime geçilebilecek bir grup şey var ve siz onlarla doğru sırayla etkileşime geçerek deneme-yanılma yöntemiyle çözüme ulaşmaya çalışıyorsunuz. Oyunun zorluğunu sağlayan şeylerden biri de bu aslında, bol bol ölmek. Oyunda sık sık bir şeyler sizi öldürüyor ve siz de bir sonraki denemenizde tedbir alıp ölmeden orayı geçmeye çalışıyorsunuz. Ama şunu da söylemeliyim ki, ölüm animasyonları gerçekten rahatsız edici. Küçük bir çocuğun bütün organlarının parçalandığını görmek insanı... nasıl desem... rahatsız ediyor işte.


   Oynanış ve atmosferden yeterince bahsettiğimi düşünerek diğer konulara geçmek istiyorum. Öncelikle bu oyunda bir hikaye vardı değil mi? Hani yazının başında kız kardeşini bulmaya çalışan bir çocuk falan diyorduk. Yani, aslında oyunun bir hikayesi yok ya... Cidden. Oyuna başladığımızda küçük bir çocuğuz, ne olduğu hakkında fikrimiz yok. Devam ediyoruz, etrafta gördüklerimize anlam vermeye çalışıyoruz, yine ne olup bittiğini bilmiyoruz... Oyun bitiyor, yine "Bu neydi şimdi" diye kalıyoruz. Açıkçası oyunun hikayesinin ne olduğunu açıklayan tek şey ismi. Limbo, araf demek. Yani oyunun belli bir hikayesi yok aslında, sadece oyunun ismiyle ve oyunun sonunda gördüğümüz şey ile ne olup bittiğine kendi kafamızda anlam vermeye çalışıyoruz. Ki zaten oyunda bir diyalog, bir konuşma falan da yok. Açıkçası ben böyle şeyleri sevmem. Oyunun kendi hikayesini anlatmasını tercih ederdim.

  Grafiklere gelecek olursak, oyun açıkça göreceğimiz üzere oldukça karanlık bir temaya sahip. Oyun boyunca sadece siyah ve tonlarını görüyoruz. Ve dürüst bir şekilde söyleyebilirim ki, oyunun görselliği gerçekten atmosferini çok iyi yansıtıyor. Çevre dizaynı, karakter modellemeleri, her şey oldukça basit ama güzel görünüyor. Aman diyim bu oyunu mutluyken oynamayın, yok yere içiniz kararmasın.

  Hareket animasyonları falan da oldukça güzel ve akıcı. Ses ve müziklere gelecek olursak, yani evet çevrenin sesleri falan da oyunun iç karartan atmosferini oldukça başarılı bir şekilde gösteriyor. Özellikle yağmur sesleri falan, güzel yani her şey. Ha şundan da bahsetmeliyim ki oyun sadece 4-5 saat falan sürüyor. Oynanış süresi maalesef kısa yani. Oyunu almadan önce bunu da göz önünde bulundurun.

  Yani işte, düşüncelerimi aktarmayı başardım sanırım. Oyun hikaye ve oynanış dışındaki her alanda çok başarılı ama iyi bir oynanışa ve hikayeye sahip bir platform oyunu arıyorsanız LIMBO'dan daha iyi seçenekler kesinlikle var. En basitinden size Valiant Hearts'ı veya Child of Light'ı önerebilirim. Hem de oynanış süreleri LIMBO'dan çok daha uzun. Son kez özetlemek gerekirse, LIMBO çok başarılı bir atmosfere ve çevre dizaynına sahip ama oynanışı fazla basit, süresi çok kısa ve düzgün bir hikayeye de sahip değil. Yani kendinizi LIMBO'nun karanlık atmosferine kaptırıp birkaç saat geçirmek istiyorsanız bu oyunu kesinlikle öneririm ama sağlam bir hikaye ve oynanış arıyorsanız büyük beklentiye kapılmasanız iyi olur.

Artılar:
+ Atmosfer, grafikler ve çevre tasarımı çok iyi.
+ Her an ölüm tehlikesinde olduğumuz oynanış yapısı gayet iyi ve atmosferi güçlendiriyor.

Eksiler:
- ...ama yine de oynanış bence fazla basit ve tekdüze.
- Doğru düzgün bir hikaye yok.
- Fazla kısa.

Puan: 77

Not: Bu oyunu sevdiyseniz aynı yapımcıların çıkardığı Inside oyununa da göz atmanızı öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder