5 Mayıs 2016 Perşembe

En Sevdiğim 10 Oyun


10. Hearthstone: Heroes of Warcraft (Blizzard)

10. sırada olmasına rağmen bu listede en çok zaman harcadığım oyun muhtemelen Hearthstone'dur. O zaman neden mi 10. sırada? E çünkü harcanan zaman ve iyilik doğru orantılı değildir, o kadar... Neyse, bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere Hearthstone bir kart oyunu. 30 karttan oluşan kendi oluşturduğumuz destelerle rakiplerimizi yenmeyi, yeni kartlar elde etmeyi, en iyi desteleri oluşturmayı hedeflediğimiz bir oyun. Oyunun bu listeye girmesini sağlayan şey ne peki? Sürekli güncel olması ve her maç oyuncuya farklı duygular yaşatması diyebiliriz. Oyundan sıkılabilmek pek mümkün değil, çünkü oyundaki devasa ve sürekli yeni kartların eklendiği kart havuzundan her zaman farklı desteler oluşturarak oyunu farklı şekillerde oynayabilirsiniz. Bu da oyunun sürükleyici olmasını sağlıyor. Ranked modundan sıkıldınız mı? Rakiplerinizin desteleri altında ezilmekten bıktınız mı? O zaman önünüze gelen rastgele kartlardan 30 tane seçerek deste oluşturup 3 kere yenilmeden en uzun süre dayanmaya çalıştığınız Arena modunu deneyebilirsiniz! Veya her hafta farklı kuralların olduğu Tavern Brawl modunu... Hearthstone'u çok güzel yapan sebep işte bu, dinamik ve çok eğlenceli oynanış. Ayrıca oyunun çok güzel müziklerinden ve göze muhteşem görünen kart artworklerinden bahsetmezsek ayıp olur. 


9. The Walking Dead (Telltale Games)

The Walking Dead'i severim. Sezon 1'i de severim, sezon 2'yi de severim. Hatta çıkacak olan sezon 3'ü de seveceğim herhalde. O yüzden 2 sezon arasında ayrım yapmayıp komple oyunu koydum listeye. Tamamen hikaye odaklı bir oyun olduğu için sevdiğim The Walking Dead oyununda ilgi çekici olan şey hikayeyi yaptığımız seçimlerle kendimiz şekillendirmemiz ve gerçekten bu oyunun hikayesi çok etkileyici. Hem olay işlenişi açısından çok iyi, hem de karakterler açısından çok çok iyi. Ve oyunun hikayesini kendimiz şekillendirmemiz, bu kadar detaylı işlenmiş karakterlerin hangisine güvenip hangisine güvenmeyeceğimizi kendimiz seçmemiz oldukça tatmin edici. Bazen gerçekten yapacağın seçimler seni çok zor durumda bırakabiliyor, bir bölümde yaptığın bir seçim yüzünden saatlerce "Öyle yapmasaydım ya, acaba şöyle yapsam nasıl olacaktı..." şeklinde düşünceler kafanın içinde dönüp duruyor. Öyle ki sezon 2'nin sonunda yaptığım seçim hakkında hala düşünüyorum, galiba 3. sezon çıkmadan önce girip orada diğer seçeneği seçeceğim. Eh, böyle detaylı ve etkileyici bir hikayeyi nasıl sevemem ki? Şuraya not düşeyim ayrıca, ilk sezonun sonunda duygulanmayanlar taş kalpli falandır herhalde...


8. Game Dev Tycoon (Greenheart Games)

Video oyunlarını oynayan kişilerin çoğu kendi oyun firmanı kurup, kendi oyunlarını çıkartıp, hatta işi büyütüp kendi konsolunu bile çıkartarak Sony, Microsoft, Nintendo gibi devlerden bile daha büyük firma olabildiğin bir oyunu duyduğunda heyecanlanır. İşte karşınızda Game Dev Tycoon... Bu oyunu muhtemelen 3 kez falan bitirdim ve hala içimde biraz da olsa bu oyunu tekrar tekrar oynama isteği var (bu yazıyı yazalı 1 yıldan fazla geçti, düzenlemek için tekrar girdim, hala o istek var). Oyunu temel olarak özetleyeyim: Oyuna 1980'lerde, ufak bir garajda başlıyoruz ve kendi oyunlarımızı çıkararak kısa sürede para kazanıp daha büyük ofislere taşınıyoruz. Bu sırada oyun dünyasının gelişimine, yeni konsolların çıkışına da tanıklık ediyoruz. Hatta oyunun sonlarına doğru şirketimiz o kadar büyüyor ki kendi konsollarımızı bile çıkarabiliyoruz. Şimdi eksiklikler konusuna gelecek olursak, teknik olarak bakıldığında oyunun pek bir eksiği olduğu söylenemez. Ama bir oyun geliştirme oyununda olması gereken birçok önemli detay atlanmış. Oyunu oynarken çok kez "keşke şöyle bir şey olsaydı" diye düşüneceğinizden eminim. Ha ben bu oyunu oynarken bunları ne kadar kafaya taktım? Hiç. Ama adil bir sıralama yapacaksam bunları da göz ardı etmemek gerek.



7. The Elder Scrolls V: Skyrim (Bethesda)

Ve listemizin yedinci sırasında... ııhh.. Skyrim. Skyrim hakkında cidden konuşmak istemiyorum ya (o yüzden yazı yazıyorum *ba dum tss*). Çünkü, Skyrim hakkında konuşmayı hakettiğimi düşünmüyorum diyeyim... Şöyle ki, oyunu 2015 yazında oynamıştım ve oynadığımdaki amacım oyunu hızlıca bitirmek ve oynamam gereken diğer oyunlara vakit ayırmaktı. Nitekim de öyle yaptım, oyunu nispeten kısa sayılacak yaklaşık 20 saat gibi bir zaman diliminde bitirdim. Çok az yan görev yaptım, ana görevlerden yardıra yardıra, arada bir gördüğüm ejderhalara saldıra saldıra, etrafı biraz dolaşa dolaşa bitirdim ve oyunu çok sevdim. Ama çok sevdim. Oyunun atmosferine, müziklerine, manzaralarına, evrenine, her şeyine bayılmıştım. Oyun bittiğinde de büyük bir hayal kırıklığına uğradım çünkü, oyunun daha hakkını verememiştim ki... Daha yapılacak onlarca yan görev vardı, birdenbire bitmişti oyun... Bittikten sonra yan görevlere geri dönmek istemediğim için oyuna veda ettim ve bilgisayarın başından koşa koşa uzaklaştım (şaka). Bu yıl yine oyunu bitirmeye hevesliyim, ama bu sefer doğru düzgün, hakkını vererek oynayacağım, ve bu yüzden birkaç ay sonra bu oyunu listenin ilk beşinde görme ihtimaliniz var. O zamana dek, görüşürüz!


6. Undertale (Toby Fox)

Undertale hakkında daha fazla bir şey dememe gerek var mı? Çünkü kaç paragraflık inceleme yazmıştım oyun hakkında... Neyse, kısaca bir kez daha özetlemek gerekirse Undertale karakterleriyle, oynanış stiliyle, hikayesiyle ve her şeyiyle tamamen muhteşem bir oyun. Undertale'in anlattığı hikaye bir oyunda görüp görebileceğiniz en komik, en korkunç, en ürkütücü, en duygusal ve en epik hikayelerden biri ve evet, hepsi birden. Aynı zamanda Undertale'in karakterleri bir oyunda görebileceğiniz en eğlenceli, en korkutucu, en komik, en derin ve en gizemli karakterlerden biri. Undertale'in müzikleri bir oyunda görebileceğiniz en iyi 8 bit müziklerden biri. Undertale her şeyiyle eşi benzeri görülmemiş harika bir oyun ve bu listeye girmeyi kesinlikle hakediyor. Acaba daha üst sıralara mı koysam oyunu? Neyse, böyle iyidir.


5. Valiant Hearts: The Great War (Ubisoft)

Öyle bir oyun düşünün ki arkadaşlar, oyunu açtığınızda ana menüde giren müzik bile insanı duygulandırsın. Karşınızda Valiant Hearts: The Great War. Açıkçası şu üstte gördüğünüz resmi yüklerken bile duygulandım. Oyunun sonu aklıma geldi. Oyun bittiğinde ne kadar üzüldüğüm... Şimdi Valiant Hearts bir 1. Dünya Savaşı oyunu. Oyun bir FPS ve amacımız bir tüfekle öldürebildiğimiz kadar düşman askeri öldürmek. Şaka yapıyorum, Valiant Hearts öyle bir oyun değil. Aslında oyun boyunca tüfek bile tutmuyoruz hani. Valiant Hearts bir platform oyunu ve oyun tamamen bulmacalardan oluşuyor. Bunu ilk duyduğumda midem bulanmıştı çünkü bulmaca temelli oyunlardan deli gibi nefret ederim. Ama nedense Valiant Hearts'ı satın alıp oynadım ve bulmacalar beni zerre kadar rahatsız etmedi. Tomb Raider oyunlarını hatırlar mısınız? 1 saat boyunca kafa yorup bölümdeki bulmacayı çözmeye uğraşıyorduk ve çözdüğümüzde ta-daaa! 1 saat kafa yoracağımız bir bulmaca daha! Ancak Valiant Hearts öyle değil. En zor bulmacaları çözmeniz bile maksimum 10 dakikanızı alıyor ve bulmacaların tasarımı o kadar iyi ki oynarken sıkılmıyorsunuz bile. Hani karşıma bir bulmaca daha çıktığında asla "Öff be, yine mi!" demedim, oyun bunu dedirtmiyor. Neyse bırakalım bulmacaları, bulmaca istesem Portal falan oynardım. Oyunun asıl etkileyici kısmı hikayesi. 1. Dünya Savaşı zamanında 4 kişinin hikayesini anlatıyor. Ve hani Call of Duty oyunlarından alışmış olduğumuz üzere bir durum yok burada, oyun resmen savaş sırasındaki çaresizliği yüzümüze vuruyor, gerek ana hikayesiyle, gerek toplanabilir eşyalar ve o eşyaların hikayesiyle, gerek çizgiroman tarzındaki muhteşem görselliğiyle, gerek de müzikleriyle. Oyunun müzikleri muhteşem. Gerçekten, muhteşem. Hüzünlü bir anı çok daha hüzünlü yapabiliyor veya mutlu bir anı çok daha mutlu... Şu an oyun hakkında düşüncelerimi yazarken bile oyunun müzikleri kafamda dönüyor, hüzünleniyorum. Daha fazla dayanamayacağım, gidiyorum. Ne güzel de kafiye yaptım, gururulanıyorum...



4. Grand Theft Auto V (Rockstar Games)

Burada gerçekten size GTA'yı anlatmak zorunda mıyım ya? Hiç oyun oynamamış birisi bile mutlaka duymuştur bu ismi. Burada, oyuncuların bulunduğu bir sayfada ise GTA'yı herkes çok iyi biliyordur, bu konuda eminim. O yüzden direkt GTA V'i neden bu kadar sevdiğimi anlatayım. Çünkü diğer GTA oyunlarında senaryoyu oynamamıştım. Yani arkadaşlar, ülkemizde kaç kişi GTA San Andreas'ı falan hikayesi için oynadı? Hepimiz sokakta boş boş dolaşıp milleti katletmedik mi? Evet, bu yüzden eski GTA oyunları kalbimde bir yer edinmedi, benim için sadece bilgisayarda oynanan bir kum torbasıydı. Belki çok derin hikayeleri falan vardı, bilemem. Ancak GTA V'i almamın sebebi farklıydı, hikayesi... Evet, GTA V gerçekten harika bir hikaye sunuyor bize. Yani karakterler ve olay örgüsü olarak baktığımızda her şey harika, özellikle olay örgüsü bir süre sonra öyle bir hal alıyor ki ne olup ne bittiğini anlamaya çalışmak zor oluyor ki bu kesinlikle kötü bir şey değil. Aksine bunlar oyunun devasa hikayesini daha da derinleştiren şeyler. Ve hani hikayeyi geçelim, karşımızda istediğimiz her şeyi yapabileceğimiz devasa bir şehir var ve bu şehri üç farklı karakterin gözünden kontrol edebiliyoruz arkadaşlar. Bu dev haritada neler yapabileceğinizi saymak istemiyorum, yoksa bu yazıya sığmaz. İstediğimiz her şeyi yapabiliriz (tabii bir mantık çerçevesindeyse, uzaylılarla dans etmek falan istemiyorsanız mesela) kısacası. Mükemmel tasarlanmış yaşayan bir şehir. Resmen şehir yaşıyor, insanlar birbiriyle tartışıyor, modifiye edilmiş bir araba gördüğünde herkes telefonunu çıkartıp resmini çekmeye başlıyor, polisler arada bir suçluları kovalıyor, resmen gerçek hayatta ne oluyorsa Los Santos'da da o oluyor. Her yerde detaylar saklı. Öyle ki bir markete girdiğinizde telefonunuzun kamerasıyla yakınlaştırırsanız raflardaki her ürünün bir etiketi, bir ismi falan olduğunu görebilirsiniz. Böyle bir şey için ne kadar emek harcanmış gerçekten düşünmesi bile zor. Karşımızda devasa ve neredeyse gerçek bir şehir, harika bir hikaye, bol bol aksiyon ve (kimse alınmasın) muhtemelen şimdiye kadarki en iyi open world oyun...



3. Bioshock Infinite (Irrational Games)

Bioshock Infinite... Oyun bittiğimde yüzümde oluşan ifade neydi biliyor musunuz? Şunun gibi bir şey ---> O_O Hikayeyle ilgili hiçbir detay kesinlikle vermeyeceğim, yoksa oyun zevkinizi roketatarla patlatmış gibi bir şey olur herhalde ama hiçbir hikaye beni bu kadar şok etmemişti arkadaşlar. Bir de Bioshock Infinite böyle güzel bir hikayeyi böyle güzel bir şekilde anlatabilse... Oyun hikayeyi o kadar karışık anlatıyor ki internetten ekstra bir kaynaktan oyunun hikayesini okumadığınız sürece hiçbir şey anlamıyorsunuz neredeyse ama neyse ki böyle kaynaklar var. Hikayeye direkt olarak 10/10 verip geçiyorum, sırada oynanış var. Oynadığım en eğlenceli FPS oyunu buydu arkadaşlar. Bir video incelemede oyunu inceleyen adam (isim vermiyorum) "Bu ne yaa öyle gidiyon gidiyon adam vuruyon başka yaptığın hiçbir şey yok anca adam vur, çok sıkıcı" diye cahilce yorum yapıyor, sonra da oyundaki özel güçleri hiç kullanmadığını, sadece possession özel gücünü kullandığını söylüyor. Yav oynanışı asıl muhteşem kılan şey zaten özel güçler! Özel güçlerle yani vigorlarla öyle güzel kombolar yapıyorsunuz ki arkadaşlar, oyunu oynarken bir vigor kombosu yaptıktan sonra oyunu durdurup "VİİİHHHAAA!" diye bağırdığım oluyordu, içimden ama... İşte az önceki örnekte gösterdiğim kişiler önce adamın üzerine karga sürüsü gönderip, sonra oraya elektrik topu fırlatarak bütün kargaları elektrikle yüklemenin ve bütün rakipleri kızartmanın eğlencesini bilmiyorlar. Veya adamı bir süre boyunca uçuran özel gücü attıktan sonra adamın yanına ışınlanarak vurma özel gücünü kullanarak düşmanları gökyüzünde öldürmenin... Ayrıca oyunun grafiklerinden bahsetmezsek olmaz şimdi. Oyun inanılmaz görünüyor... Hani inanılmaz kelimesi gerçekçilik anlamında değil, renkler, çevrenin tasarımı falan o kadar güzel ki bazen durup etrafı seyredesiniz geliyor. Bir de oyunun müziklerinin muhteşem olduğunu da söylemezsem olmaz... LANET OLSUN BU OYUNUN HER ŞEYİ GÜZEL!



2. Heavy Rain (Quantic Dream)

Polisiye hikayelerine hiçbir zaman ilgi duymamış birisi olarak Heavy Rain nasıl geldi de en sevdiğim oyunlar listesinde ikincilik koltuğuna oturdu bilmiyorum. Ya da biliyorum, hikayesi yüzünden. Heavy Rain tıpkı The Walking Dead'de olduğu gibi tamamen hikaye odaklı bir oyun. Az önce de bahsettiğim gibi bu bir polisiye hikayesi. Oyundaki baş kötümüz bir seri katil, origami katili. Küçük çocukları kaçırıp birkaç gün içinde yağmur suyuyla boğarak öldüren bu origami katili, oyundaki kontrol ettiğimiz 4 karakterden baş karakter sayılabilecek olan Ethan Mars'ın oğlu Shaun'u kaçırır ve bu 4 kişinin origami katili denen kişiyi bulmak ve Shaun'u kurtarmak için birkaç günleri vardır. Kontrol ettiğimiz karakterleri sayayım: Ethan Mars, bir mimar, origami katili bunun oğlunu kaçırıyor ve Ethan Mars kendi yöntemleriyle oğlunu bulmaya çalışıyor. Madison Paige, bir gazeteci, oyunun başlarında Ethan ile tanışan Madison, katilin bulunmasına yardımcı olmaya çalışıyor. Norman Jayden, bir FBI ajanı, katili bulmayla görevli ve son olarak Scott Shelby, yaşlı bir dedektif, bu da katili bulmaya çalışıyor anlayacağınız üzere. Şimdi inanın hikaye o kadar heyecanlı ve o kadar etkileyici ki oyun bitene kadar her gece uyurken sabah uyanıp oyuna devam etmeyi düşünüyordum hani. Ve ayrıca tıpkı The Walking Dead'de olduğu gibi yine hikayeyi şekillendirebiliyoruz ama bu sefer bayağı bir şekillendirebiliyoruz. Yaptığımız seçimlere göre oyunun yaklaşık 20 tane farklı sonu olabiliyor. Eh, ne diyebilirim ki, Heavy Rain bence bir oyun değil. Bir film. Seçimlerini kendin yaptığın bir film ve bence bu film muhteşem.



1. The Last of Us (Naughty Dog)

The Last of Us ile ilgili en büyük şikayetim oyunun bitmesiydi. Yeterince uzun oynanış süresine rağmen oyun bitince resmen terkedilmiş gibi hissettim. Elbette ki o üzüntüyle internetten The Last of Us 2 diye arattım, belki çıkacağı duyurulmuştur diye, ama yok. Diğer sevdiğim oyunlara bakılırsa "etkileyici hikaye" olayını sevdiğim görülebilir. The Last of Us bunu en iyi yapan oyundu diğerleri arasında. Birçok oyunda olduğu gibi zombi salgınında zırhlı arabalarla, devasa silahlarla ve yüzlerce mermiyle ortalığı katlettiğimiz bir oyun değil The Last of Us. Tıpkı Valiant Hearts'ın savaş sırasındaki çaresizliği anlatması gibi The Last of Us da böyle bir felaket sırasında yaşanılan çaresizliği anlatıyor. Salgın başlayıp kızını kaybetmesinden 20 yıl sonra Joel, Ellie adında bir kızla tanışır ve o kızı ateş böceklerinin kampına götürmesi gerekmektedir (sus, nedenini sorma, spoiler mı istiyorsun!). Başlarda Ellie'yi bir yük olarak gören ve ondan nefret eden Joel, bir süre sonra kızını kaybetmiş olmasının verdiği eksiklikle Ellie'yi kendi kızı gibi görmeye başlar ve onu canı pahasına korur. Özellikle hikayesiyle ve finaliyle beni etkileyen The Last of Us, oynanışıyla da gayet iyidir. Silah kullanma mekanikleri, vuruş hissi falan her şey oldukça güzel. Ayrıca tıpkı böyle bir felakette olması gerektiği gibi gittiğiniz her yerde etrafı dolaşıp erzak aramak zorundasınız, tabii 2 mermiyle bir hastalıklı sürüsüne saldırmak gibi bir niyetiniz yoksa... Ayrıca bu oyun çıktığında PS3 son dönemlerini yaşıyordu ve oyun gözümüze muhteşem görünmüştü. Grafikler gerçekten harikaydı. Resmen yaşlanmış PS3'ün sınırlarını sonuna kadar zorluyordu. Tabii sonra The Last of Us Remastered çıktı PS4 için ve daha iyi grafikler+ 60 fps desteği verdi ancak elbette ki grafikler her ne kadar geliştirilmiş de olsa PS4'ün gücü çerçevesinde "grafikleri muhteşem bir oyun" değil de "grafikleri iyi bir oyun" olarak kalıyordu. Ancak ben PS3 için değerlendireceğim bu oyunu. Evet, The Last of Us muhtemelen PS3'e çıkan en iyi oyundu benim için. Harika hikayesi, muhteşem grafikleri, oldukça iyi müzikleri ve gayet yerinde oynanışıyla bir başyapıt olarak anılmayı hakediyor.

ONUR ÖDÜLLERİ

Listeye girememiş olsalar bile çok iyi olduklarını düşündüğüm bir grup oyuna da onur ödülü veriyorum izninizle... Buyrun, en sevdiğim 10 oyun haricinde en sevdiğim diğer oyunlar!


Marvel vs Capcom 3: Fate of Two Worlds (Capcom)

Marvel ve Capcom karakterlerini kontrol ederek dövüştüğümüz bu oyunun başında saatler geçirmişimdir. Yıllardır sevdiğim Captain America, Deadpool, Thor, Dante, Ryu gibi bir ton karakteri aynı oyunda görmek benim için harika bir şeydi. Maalesef singleplayer modunun yetersizliği yüzünden ilk onuma giremedi. Bir gün düzgün bir hikaye moduyla MvC 4 çıkarsa, bu listeye büyük ihtimal girecektir.


Saints Row 4 (Deep Silver)

Absürt yapısı, mizahı ve acayip eğlenceli oynanışıyla Saints Row 4 kısa sürede çok sevdiğim oyunlardan birisi olmuştu. Sonuçta burada devasa bir heykeli kontrol ederek yaşayan devasa bir enerji içeceği kutusunu dövebildiğimiz bir oyundan bahsediyoruz, nasıl kötü olabilir ki? Bu listeye 10. sıradan girmeye çok yaklaşsa da Hearthstone'un gölgesinde kaldı benim için. Ama olsun Saints Row, al sana onur ödülü!



Dishonored (Bethesda)

Kraliyet muhafızı Corvo, kraliçeyi öldürmekten ve kraliçenin kızını kaçırmaktan tutuklanır ve hakkında idam kararı çıkartılır. Halbuki kendisinin hiçbir suçu yoktur ve bütün bunlar büyük bir komplonun içine düştüğü için başına gelmiştir. Corvo da kraliçenin kızını kurtarmak ve bunların olmasına sebep olan şerefsizlerden (hani oyunun adı dishonored...) intikam almak için yola çıkar. Biz de Dishonored oyununda Corvo'nun intikam hikayesine tanık oluyoruz. Hem de yanında acayip eğlenceli bir oynanışla birlikte...


Uncharted 3: Drake's Deception (Naughty Dog)

Buraya Uncharted 3 değil de Uncharted Serisi yazmak isterdim, ama çok da iyi olmayan ilk oyun buna engel oldu. Ben de üçleme içinden en iyiyi seçmek istedim ve seçim çok zor olmadı. Uncharted 3 sürükleyici hikayesi, muhteşem aksiyon sahneleri ve mükemmel sinematik sahne-oynanış geçişleri sayesinde gelmiş geçmiş en iyi aksiyon oyunlarından biri olmayı başarıyor. Üstte gördüğünüz resmin oyunda bir sahneden çekilmiş olduğunu söylesem mesela? İşte oyundaki sinematik-oynanış geçişleri o kadar iyi. Bazen sinematik sahne izliyorum diye oyun kolunu bırakıp birkaç saniye sonra kontrolün bende olduğunu farkettiğim oluyordu. Yani Uncharted 3 ilk onda yer bulamasa da onur ödülünü kesinlikle hakediyor.



The Wolf Among Us (Telltale Games)

Fables çizgiromanlarndan esinlenerek yapılan The Wolf Among Us, tıpkı The Walking Dead veya Heavy Rain gibi hikayesiyle öne çıkan bir oyun. Masal karakterlerinin yaşadığı şehir Fabletown'un şerifi olan Bigby Wolf'un hikayesini anlatıyor bize oyun. Şehirde gerçekleşen bir cinayetin peşine düşen ve suçluları bulup şehrin güvenliğini sağlamaya çalışan Bigby Wolf, zamanla çok daha karışık bir komploya düşer. Oyunu sevmemin nedeni elbette ki oyunun sürükleyici hikayesi, başka ne olacaktı ya... Neyse, The Wolf Among Us'a da onur ödürünü verip uğurlayalım.