26 Şubat 2016 Cuma

Oyun Koleksiyonu: Firewatch


Ben niye oynadım ki şimdi bu oyunu?

  Cidden, oyun hakkında hiçbir fikrim olmadan neden alıp da oynadım bilmiyorum. E3'de (Gamescom da olabilir, hiçbir fikrim yok) falan videolarını görmüştüm. Hoş görünüyordu. O kadar. Videoların da yarısını falan izlemiştim herhalde. Oyunun neyle alakalı olduğunu falan hiç bilmiyordum. Birden Şubat'ta Firewatch diye bir oyunun çıkacağını görünce "Hö? O neydi ya?" diye tekrar açıp baktım Steam'den. Ne olduğunu hatırladım. Ve nedensiz bir şekilde birden oyunu alma isteği doğdu içimde. Sonra baktım, fiyatı da 30 lira falanmış. Oldukça ucuz. Niye almıyorum ki bu oyunu ben? Sonra çıkış gününü beklemeye başladım. Evet, hakkında hiçbir fikrim olmadığı bir oyunu heyecanla beklemeye başlamıştım birdenbire. Halbuki Telltale oyunlarındaki gibi diyaloglarla ilerleyen bir hikaye olduğunu bilsem direkt alırdım. Neyse, neredeyse çıkar çıkmaz oyunu aldım ve oynamaya başladım. Pişman mıyım? Yoo... Neyse sizi daha fazla bekletmeden incelemeye geçeyim ben.

Bu da mütevazi kulübemiz...
Ateş Gözlemcisi

  Hikayemizin Henry adındaki bir adamı anlatıyor. Henry, mutlu bir evliliği olan yetişkin bir adam. Ancak eşi Julia'nın daha 40'lı yaşlarında Alzheimer benzeri bir hastalıkla karşılaşmasıyla bütün hayatları paramparça oluyor. Artık özel bir hastanede yaşayan ve sürekli tedavi gören Julia, Henry'nin yüzünü bile zar zor tanımaya başlıyor. Henry de, sıkıntılarla dolu hayatını bir süreliğine de olsa unutmak için gazetede gördüğü iş ilanını alıyor ve Shoshone Ulusal Ormanı'nda tüm yaz boyunca ateş gözlemciliği işine başlıyor. Bu ormanda Henry'nin görüştüğü tek kişi (aynı zamanda bir ateş gözlemcisi olan) patronu Delilah. Onu da oyun boyunca bir kez bile görmüyor. Sadece telsizden iletişime geçiyorlar. Delilah, oyun boyunca Henry'nin tek dostu oluyor. Ve gerçekten bu iki karakter arasındaki ilişkinin çok iyi yazıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Oyun boyunca Henry, patronu Delilah'dan aldığı direktiflere göre hareket ediyor. Daha fazla spoiler vermek istemediğim için hikayenin detaylarını anlatmayacağım. Ama oyunun sonlarına doğru hikaye çok heyecanlı bir noktaya geliyor. Ve oyunun sonu... Oyunun sonu tam bir hayal kırıklığı. Hani oyun boyunca olan tüm o gizemli şeyler, oyunun sonunda 5 dakikada saçma sapan, anlamsız bir yere bağlanıyor. Hatta oyunun sonunu görünce vereceğiniz tepki "Bu ne ya! Bu mudur yani?" falan olmuyor. "Bir dakika ya... Şaka mı yapıyorsunuz? Ben boşuna mı oynadım bu oyunu, bu mudur yani? PARAMI GERİ VERİN LAN!" oluyor. Gerçekten bu kadar heyecanlı ilerleyen ve birbirini hiç görmemiş iki karakter arasındaki bağı bu kadar iyi anlatan bir hikayeye böyle son küfür gibi resmen.


Görev yerim nerede? Minimap yok mu? Noluyor ya?

  Şimdi, gelelim yürüyüşe- pardon, oynanışa. Oyun "walking simulator" olarak da adlandırılan, Türkçe'ye "yürüme simülatörü" olarak çevirebileceğimiz türün bir üyesi. Peki bu bütün oyun boyunca sadece yürüdüğümüz anlamına mı geliyor? Evet. Temelde öyle. Oyunda her günün başında Delilah size direktifler veriyor. Örneğin Delilah size "Wapiti Çayırı'na git, oradaki istasyonu araştır." diyor. Siz de kulenizden çıkıyorsunuz, haritanızı açıyorsunuz, haritanızda "Wapiti Çayırı" yazan yeri buluyorsunuz. Baktınız, bu yer kuzeybatı yönünde. Siz de bir elinizde pusulayla kuzeybatı yönündeki patikadan ilerleyerek oraya ulaşıyorsunuz. Genelde böyle işliyor. Oyunda ilk başta bu sisteme alışamayıp bol bol kaybolmuştum ama zamanla çok daha kolaylaştı. Yani oynanışın büyük kısmını bol bol dolaşıp bir yerler keşfetmek, manzaranın tadını çıkarmak kapsıyor. Ve onun dışında yaptığımız en önemli şey ise konuşmak. Oyunda Delilah ile telsizden bol bol konuşuyoruz. Elbette bu konuşmaların gidişatını biz belirliyoruz, yani vereceğimiz cevapları biz seçiyoruz. Ve bu konuşmalar güya oyunun gidişatını etkiliyor ama hayır arkadaşlar, inanmayın. Yok öyle bir olay. Oyun her türlü aynı ilerliyor, aynı sonuçlanıyor. Diyalogların hikayeye bir etkisi yok aslında. Ama ikili arasındaki diyalogları dinlemek gerçekten çok keyifli. Hatta oyundaki en eğlenceli şey olduğunu bile söyleyebilirim. Bazı günlerde sadece Delilah ile konuşuyoruz hatta. Diyalogların çok iyi olmasının en büyük sebebi ise Henry ve Delilah'ın karakter gelişmelerinin çok iyi işlenmiş olması. Birbirine tamamen yabancı iki insanın yavaş yavaş dost olması konsepti gerçekten çok iyi işlenmiş. Bir de sağlam bir finalle bitseydi daha da iyi olacaktı tabii o da var... Neyse.


  Ama bir de herkesin (!) aklındaki önemli soru var. Oynanış tatmin edici mi? Sürekli yürüdüğümüz ve birisiyle konuştuğumuz oyun ne kadar iyi olabilir? Cevap şu ki, gayet de iyi olabilir. Şimdi "sürekli yürümek" diye özetlemek aslında mantıksız olur. Oyuna bağlanmanızı sağlayan şey çok kaliteli diyalogların yanında merak duygusu ve keşfetme isteği. Hikaye ve diyaloglar ilerledikçe siz de bir sonraki adımınızda ne olacak, bir sonraki ulaşacağınız yerde ne var diye merak etmeye başlıyorsunuz. Ve bu da oyuna heyecanla bağlanmanızı sağlıyor. Örneğin bir aksiyon oyunu, heyecanı aksiyon sahneleriyle sağlar. Firewatch ise heyecanı merak duygusuyla ve diyaloglarıyla sağlıyor. Ama yalan söylemeyeceğim, fazla yürümenin sıkıcılaşmaya başladığı yerler oluyor. Neyse ki böyle durumlarda genellikle Delilah ile konuşacak bir şeyleriniz oluyor ki hikayeden kopmuyorsunuz.

Oyuna genel olarak turuncu renk paleti hakim olsa da bu tip manzaralar da mevcut
Diğer önemli şeyler

   Bir de bu oyunun grafikleri vardı değil mi? Gerçi hangi oyunun yok ki... Pong mesela? Neyse konuyu sapıtmayalım. Oyunun grafik tarzının çok başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Grafikleri en düşüğe alarak bile oynasanız yine de görsellik göz alıcı. Özellikle bazı manzaralarda her şeyi bırakıp sonsuza kadar izleyesiniz geliyor. Etrafta genel olarak turuncu renk paleti hakim. Ağaçların yaprakları turuncu, gökyüzü turuncu, toprak turuncu, orman yangınları turuncu. Tabii ormanların içine girdikçe her yer yemyeşil de olabiliyor. Oyunda kullanılan renk paleti böyle bir oyun için çok uygun olmuş gerçekten.


  Ayrıca kesinlikle bahsetmem gereken bir şey daha var: oynanış süresi. Oyun sadece 4 saat sürüyor. Evet, 4 saat. Peki bu doğru bir seçim mi? Bu oyun için 4 saat yeterli mi? Daha fazla uzamalı mıydı? Eğer hikaye düzgün bir şekilde sonlansaydı belki bunu düşünebilirdim ama şu anki mevcut durumda KESİNLİKLE hayır, yeterli değil. 4 saat nedir ya? Ne güzel hikaye gidiyordu işte, 2 saat falan daha uzun olsaydı da düzgün bir finali olsaydı değil mi? Aceleniz neydi lan! Sinir oldum ya. Neyse, incelemenin sonuna gelelim artık.

Son Karar
   Evet, Firewatch birkaç paragraftır anlattığım gibi bir oyun. Peki bu oyunu almalı mısınız? Eğer macera oyunlarını seviyorsanız, Telltale'in oyunları gibi diyalog ağırlıklı hikayelerden hoşlanıyorsanız, çok güzel çevre manzaralarını izlemeye hevesliyseniz Firewatch'ı oynamanızı kesinlikle öneririm. Ama bu deneyimin sadece 4 saat süreceği ve tatmin edici bir finalle karşılaşmayacağınız gerçeğini de mutlaka göz önünde bulundurun. Özellikle PC oyuncularına ayrıca tavsiye ediyorum oyunu, çünkü Steam'de çok uygun bir fiyatı var. Ha oyuna çok hevesli değilseniz de indirimlerde falan mutlaka alın yani. Güzel oyundur sonuçta.